5 Şubat 2008 Salı

Bir gün, bugün ve her gün


Her gün yeni bir güne uyanıyorum(uyanıyoruz). Hep aynı güne. Hep aynı "Acaba bugün neyi başarmayacağım?". Zaman neden savaştığını bilmeden toprakta sürünen askerler misali geçiyor. Huyunu değiştirmeden, sürekli bel altına çalışıyor. Çok sıradan bir gün aslında, yapılması en muhtemel şey ağaçları izlerken zamana teslim olmak. Onlarla beraber yavaş yavaş çürümek. Akıntıya karşı durmak olabildiğince zor. Şehrin kaldırımları soğuk ve kaygan. Uzaklaşamıyoruz. Uzaklara sürmek çok "uzak" bir ihtimal. İçimi kaplayan boşluk duygusu bir o kadar rahat aslında. Çaba harcamak oldukça anlamsız. Sosyalleşebilmek ise imkansıza yakın. "Dışarda" neredeyse herkes komik davranıyor, garip davranıyor hatta. Herkes olmadığı birşeyi, yaşama ve gerçekleştirme çabalarında. Oysa tüketilen hep aynı hayatlar ve yalanlar. Patronlar ne isterse onu yaşamak zorunda herkes, ne isterse onu tüketmek zorunda. Basit olarak ne isterse "o" olmak zorunda veya en azından bu konuda çabalamak sorumluluğu içerisinde. Yeni bir şeye tahammül yok, yeniden üretime mahal yok. Sadece seri üretim. Kaynaklar tükenince ise lütfen sıradakini alalım. Evet, biz çoktan teslim olduk. Haksızlık ediyorum belki, en azından ben teslim oldum. Bugün neyi yanlış yaptım sorusuna bir cevap daha ekleyebilirim. Bu yazıyı yazdım. En azından bugün bununla yetinmek lazım. Önümüz açık ne de olsa. Bol şans...

0 Yorum:

Yorum Gönder

Kaydol: Kayıt Yorumları [Atom]

<< Ana Sayfa