5 Ağustos 2008 Salı

I was singin' somethin out on Route 128 thinkin how blue it looks singin out aloud

Günlerin sonu yaklaşmaya başlayınca sanki her şey anlamını yitiriyor ve neden sonra insanı kasavetle karışık bir kasvet ile umursamazlık sarıyor. Gitmek gerektiğinde gidebilmek, gideceğim dediğinde de gitmek gerekir. Robert Smith'in "The Cure'un son albümüdür Bloodflowers" deyip "yeni bir başlangıç için beni tüketen şeylere elveda diyorum" dedikten sonra tükürdüğünü(the Cure'düğünü) yalaması ve The Cure'u dağıtmaması, dağıtamaması kendisini pek tabii ki müptezelleştiriyor. Fakat azizim burada mevzu o değil, öznenin bazı alegorik yaklaşımları bizi konudan uzaklaştırmasın. Herşey bir telefonla bitebiliyor, geçmişte örneklerini pek çok kez gördük. Teknolojiyle herşey değişiyor haliyle, önceleri "söyle o nazlı yare beklemesin beni boş yere" gibi sözlü, sonra namelerle yazılı, akabinde telefonla sesli ve de en son e-posta ile sanal vedalarla olayın özünü, öznenin ve nesnenin his bütünlüğünü kaçırıyoruz. Bu, şimdilerde mp3 indirip müzik dinleyen gençleri "biz zamanında kaset çektirirdik hey gidi günler" diye nostalji denizine ayaklarını sokan bir kişiye gayet olasıdır ki daha dinozor abilerinden "biz de plak alırdık ve kaset neydi ki bi kopyasını başkasına yapabilelim" cevabını alabilmesi gibi birşeye anlam olarak teğet geçiyor. Ve fakat buradaki asıl mesele, giderayak, bu bağlamda en güzel kaçıp gitme üzerine şarkılardan dem vurmak. Yazının başlığı beni pek tabii ki ele veriyordur ve Galaxie 500 - Blue Thunder diyor, eskilere gidip Jimmy Webb'in By The Time I Got The Phoenix'den de bahsetmemek yakışık almaz.

0 Yorum:

Yorum Gönder

Kaydol: Kayıt Yorumları [Atom]

<< Ana Sayfa