23 Haziran 2008 Pazartesi

Dünya müziği mi? O da ne?

David Byrne Türkiye-Hırvatistan maçını izlerken
BBC’nin radyoları üzerine açılmış bir googlegroup’ta gördüğüm tartışma olmasa bu yazıyı yazmayacaktım. Yazı epey eskilere ait, ben arşivde keşfettim. Neyse ki artık geçerliliğini kaybetmiş durumda. Ancak amcam şunu demiş:  It [world music] does not have the complexity and depth of a serious music form and should have no place on R3*.  (...) Those of us that love serious music should make sure that we are heard loud and clear by the BBC. 

*BBC Radio 3


Sonra da sıralamış demokratik sistemin şikayet düzeneklerini, dilekçenizi yazın, telefon açın, faks çekin, posta güvercini gönderin vs vs..


Batılı müzik türlerini –pop’u da içine katarak- dünyada icra edilen diğer müzik türlerinden daha ciddi, daha derinlikli ve karışık bulan zihniyet, bana halk müziğini küçümseyen sanat müzikçilerini anımsatıyor. Ya da hece ölçüsünü küçümseyen aruzcuları. Sanat müziğine veyahut klasik müziğe saldırmak isteseydim şunu diyebilirdim mesela: 12 dakikada derdini anlatamayan bu tarz müzikleri anlatımındaki sadelik ve dolaysız ifade ile bir buçuk dakikada anlatan halk müziği -amiyane tabirle donunda sallar. Ha, ama derdimiz dakikalar ve saniyeler olmadığından bunu demiyorum. Bir de bizdeki sanat müzikçiler, kendilerinin halk müziğiyle birlikte aynı kefeye konup daha az ciddi, daha az derinlikli varsayıldıklarını bilselerdi o zaman küplere binmişlerdi!


World music yani dünya müziği deyince o kadar çok müzik çeşidini, müzisyeni, müzik enstrumanını vs aynı kutuda topluyoruz ki,  zaten normalde ince eleyip sık dokuyarak yapmamızı icabettiren genellemelerden burda ise kaçım kaçım kaçınmamız gerekiyor sayın arkadaşlar. Şimdi biz plena ile Tuva gırtlak müziğini nasıl aynı kefeye koyacağız? Kullandıkları matematiğin azlığına veya çokluğuna bakarak bu müziklerin derinliğini nasıl hesaplayacağız? Matematik dersi iyi olan çocuğun aşırı zeki sanılması gibi. Mühendis olanlar da zaten daha cindir, doğru ya...


Tekniği bir kenara bırakalım, dünya müziği olayının bir de politik bir yanı var. 1999’da New York Times’da çıkan makalesinde Talking Heads’in ünlü ön-adamı David Byrne madalyonun diğer yüzüne ışık tutuyor. Allmusic.com’da, kendisinin icra ettiği müziğe dair anahtar kelimeler arasında Worldbeat geçiyor; herhalde bu da İngiliz olduğundandır.. Byrne makalesinde resmen World music kalıbının kullanılışına olan nefretini kusuyor; bas bas bağırıyor zaten: ben dünya müziğinden nefret ederim! Çünkü sizin dünya müziği diye bildiğiniz, dinlediğiniz şey egzotikleştirilmiş öteki kavramının ses formundaki hali. Orda bir diyar var uzakta, gitmesek de görmesek de, o diyar 'world music' diyarıdır. Orda insanlar birtakım basit ritim aletleri ve kolay çalınan sazlı çalgılarla (mesela sitar gibi) gayet detone bir şekilde (mesela uzun hava, tuva gırtlak müziği gibi) türkülerini söylerler. Bu insanlar o kadar ilkeldir ki, kuyruklu piyanoyu icat edememişler ve anca garip ninnisel sesler çıkarabilen dandirik bir mbira uydurmuşlardır. Çünkü sosyolojik ve hatta coğrafi özelliklerin insanların kültürlerinde herhangi bir etkileri yoktur...


Buraya Byrne’ün yazısından birçok yeri bold şekilde buraya aktarmak isterdim ancak yazının sonunda link’ini veriyorum; Luaka Bop, David Byrne’ün kendi plak şirketi. 


Yine de okumaya üşenenler için birkaç alıntıyı aşağıya aktarıyorum.


In my experience, the use of the term world music is a way of dismissing artists or their music as irrelevant to one’s own life. It’s a way of relegating this “thing” into the realm of something exotic and therefore cute, weird but safe, because exotica is beautiful but irrelevant; they are, by definition, not like us.


(...)

There is some terrific music being made all over the world. In fact, there is more music, in sheer quantity, currently defined as world music, than any other kind. Not just kinds of music, but volume of recordings as well. When we talk about world music we find ourselves talking about 99 percent of the music on this planet. It would be strange to imagine, as many multinational corporations seem to, that Western pop holds the copyright on musical creativity.


(...)

To restrict your listening to English-language pop is like deciding to eat the same meal for the rest of your life. 


(...)

The fact is, after listening to some of this music for a while, it probably won’t seem exotic any more, even if you still don’t understand all the words. Thinking of things as exotic is only cool when it’s your sister, your co-worker or wife; it’s sometimes beneficial to exoticize that which has become overly familiar. But in other circumstances, viewing people and cultures as exotic is a distancing mechanism that too often allows for exploitation and racism.

 

>Makalenin tümünü okumak için tıkla.

 


 

Etiketler: , , , , , , ,

11 Yorum:

Blogger f_bardamu dedi ki...

world music ne denli gereksiz , yetersiz hatta düşüncesiz bir tabirse , 'new age' adı altında anılanlar da o denli tiksinti uyandırıyor bende..hatta aynı tip sınıflandırma aptallığına - doğrusu bilinçli bir kullanım bu - başvuruyorlar. bu kavramlar byrne ün dediği gibi ta göbekten ötekileştirmeye , kendinden olmayanı küçümseyip - belki de işe geldiğinden - bir kümeye toplamaya uğraşıyorlar durmadan..

konuyla birebir alakalı olmasa da malum çin de yapılacak olimpiyatlar vesilesiyle olimpiyat meşalesi tüm dünyayı dolaşırken , bir çok yerde çin in tibete yaptıkları yüzünden protestolar olmuştu..benim pek bir hürmet ettiğim slavoj zizek se bir şeye dikkat çekmişti..tibet bir çok avrupalı için mistik bir yerdi , dahası bu mistiklik orayı çoğu avrupalı burjuva için oyun bahçesine çevirmişti..bu durumda tibete özgürlük sloganlarının altında yoğun miktarda oyuncağını sahiplenen çocuk sendromu olduğunu söylemiştir kendisi..

dünya'nın dört bir yurdundan insanların en saf hüzünlerini , arzularını yansıtan bu şarkılara layık görülen sınıflandırmayı da biraz bu dünyayı tek bir görüşte biçimlendirme çabasına bağlamak da mümkün hem...

26 Haziran 2008 18:33  
Blogger f_bardamu dedi ki...

Batı'da bu kadar çok insanın Çin'i protesto gösterilerine katılmasının sebeplerinden biri ideolojiktir: Dalai Lama tarafından ustaca yayılan Tibet Budizmi son zamanlarda hayli popüler hale gelen hedonist Yeni Çağ (New Age) ruhaniliğinin temel referans noktalarından biridir. Tibet hayallerimizi yansıttığımız mitik bir varlık haline gelmiştir. İnsanların otantik bir Tibet yaşam biçiminin yok olmasına kederlenmelerinin nedeni gerçek Tibetlileri önemsemeleri değildir: Tibetlilerden istedikleri bizler için otantik bir biçimde ruhani olmalarıdır çünkü böylece sadece tüketime endeksli çılgın oyunumuzu oynamaya devam edebiliriz.

Gilles Deleuze şöyle yazmaktadır:

"Eğer siz ötekinin rüyasına girmiş bulunduysanız berbat haldesiniz."


Zizek

yazının tamamı :

http://www.bianet.org/bianet/kategori/bianet/106851/tibet-shangri-la-degil

26 Haziran 2008 18:40  
Blogger Ivan dedi ki...

Emre etiketlenince ister istemez açıklama yapma hissiyatıyla dolup taşmış .. kehkeh

6 Temmuz 2008 23:19  
Blogger güneş ö. dedi ki...

bir sonraki yazımda seni etiketlicem, laflarını hazırla şimdiden zinem...

7 Temmuz 2008 12:04  
Blogger f_bardamu dedi ki...

yav blog aleminin hakkı devrimi.. o kadar essay yazdım post'una..bi düzeyli tartışmaya girer insan şurda reyting kazanırız:P

7 Temmuz 2008 15:51  
Blogger Ivan dedi ki...

Kalender adam reyting düşünmez !

7 Temmuz 2008 17:31  
Blogger baragan dedi ki...

Bu yorum yazar tarafından silindi.

8 Temmuz 2008 01:05  
Blogger baragan dedi ki...

sıcak,rehavet yüklü,galon galon limonata tükettiğimiz, sivrisinek ısırıklarının pire ısırıklarına karıştığı ve içimizdeki sınır tanımayan yolculuk arzusunun birtakım arkadaşların keşfi afrikalı bloglar vasıtasıyla astral-spiritüel seyahatlerle anca dindirildiği şu bitmek bilmez yaz günlerinden birinde işte şu demin bahsettiğim bloglarda gezinirken bu world müzik bahsine değinen bir yazının yazarı "zaten sun ra'yı saymazsak hangi müzisyen dünyadan olmadığını iddia edebilir ki" diye soruyordu(muhtemelen byrne'ünkine benzer bir pozisyona bürünerek). (yine birtakım insanlar sağolsun, geçen aldığımız bir mail'la öğrendik ki)herkes dünya müziği yaparken dünya da boş durmuyor - dönüyor. işte hakiki world müzik:
http://spacesounds.com/navigator/index.html

bu sitedeki galaktik sesler bana ilk dinleyişimde hem sun ra'nın bazı kayıtlarını hatırlattı hem de bir zamanlar ucuz kutusunda bulduğum space disco plağını... ya da uzaylı-mekikli herhangi bir filmde duyacağınız müzikleri düşünün ;ya insanevladının uzaysal(?) ses tahmin yeteneği hayretleri garkettirici, ya bu müzikleri yapanlar (sun ra'nın açık açık dediği gibi)uzaydan göç ettiler, ya da bu site azcık feyk. hem şule'nin bile etiketi var, bir benim yok.

8 Temmuz 2008 01:17  
Blogger baragan dedi ki...

bu arada tabi uzaydan kastım dünya-dışı.bilimi piç etmek olcak ama, dünyadan olmayana uzay derim

8 Temmuz 2008 01:26  
Blogger güneş ö. dedi ki...

space sounds feykse orda bir da dinozor sesleri olan bir web sayfası var. 100 milyon yıl öncenin dinozorlarının sesleri.. sanki dinozorlar teybe kaset koymuşlar da, play yerine yanlışlıkla onun yanındaki record tuşuna basmışlar.. o kaset de günümüze kalmış..

14 Temmuz 2008 02:26  
Blogger Ivan dedi ki...

Konunun özünü kaçırmışsın sen, Baran sitenin feyk olup olmadığından çok, neden hala bir etiketinin olmadığından dem vuruyor yazısında aslında.

15 Temmuz 2008 02:12  

Yorum Gönder

Kaydol: Kayıt Yorumları [Atom]

<< Ana Sayfa